22 Kasım 2012 Perşembe

gramafon

Daraldım,

Söktüm düğmelerini gömleğin tek tek ellerimle,
Şarabı açtım dişlerimle neşter gibi kesti dudaklarımı, 
Tek nefeste çektim sigaramı doldu büsbütün ciğerlerime,
Şarap aktı içime boğazım yandı her geçişinde, 
Şarkılar başka çaldı,
Sözler anlamlaştı her plak dönüşünde,
Gramafona değdi titrek ellerim, daha yeşil oldu gözlerim,
Yaktım son sigaramı, yarım kaldı düşmedi külleri,
Zor oldu gülmesi her seferinde sanarsın mutlu beni,
Olamaz ki artık bitti bir defa düşleri,
Sessizlik hakim tek ses deli gibi vuran rüzgarın eseri...

5 Ocak 2012 Perşembe

bir şey öğrendim ben


Bir şey öğrendim ben.

Güvenmenin aptallık,
Ama aptallığın en insani duygu olduğunu

Sadakat diye bir şeyin var olmadığı,
Eski kafalı olduğumu öğrendim ben.

Sonunu bile bile sevmeyi,
Başlamadan bitmeyi,

Erkekliğin cinsel organla değil,
“adam” olmakla olacağını öğrendim ben.

Ego’nun sadece otobüs bileti değil,
İnsan harcatan, kalp kıran bir duygu olduğunu,

Seni seviyorum demenin bin türlü yolu olduğunu,
Ama binininde yalan olduğunu öğrendim ben.

Bir insanın bedeninin değil,
Kalbinin namuslu olması gerektiğini,

Fiziksel çekiciliğin 15 dk sürdüğünü,
Sonra insanın alıştığını öğrendim ben.

Başkaların iyi yaptığı değil,
Kendi iyi yaptığın şeylere odaklanman gerektiğini,

Kendimi zorla sevdiremeyeceğimi,
Beni seven insanları daha çok sevmem gerektiğini öğrendim ben.

Şarkıların en beklenmedik anlarda çaldığını,
Her çalışında daha anlamlaştığını,

Duygularını ifade etmenin bir çok yolu olduğunu,
İfadesizliğe “aşk” dendiğini öğrendim ben.

Bir şey öğrendim ben,

Bitişlerin en zor kısmının yeniden başlamak olduğunu,
Ve insanların her zaman gittiğini..

16 Kasım 2011 Çarşamba

neden aşk ?


Neden aşk ? Çünkü;

Aşk ve din üzerine ne yazarsan çok tutar. Sonuçta rakı masasına Allah'ın selamıyla oturup, ''seviyorum ulan'' diye kalkarız.

Çünkü;

Üzerinde bu kadar çok konuşulan ve hala çözülemeyen, en büyük bilinmezdir aşk. Hakkında o   kadar çok şey yazılmış ki, efsaneler doğmuş, nesillerce anlatılmış. Şiirlere mısra, gözlere yaş olmuş yüzyıllarca.

Çok bilinmeyenli bir denklemdir, ruhunla ruhu arasında. Bilinmeyenleri sevmektir. Ellerin sevişmesidir.

Acıdır. Miğden ki yanmadır. Gözündeki yaş. Dilindeki küfürdür. Hatadır. Yapabileceğin en güzel hata.

Saftır. Onu çıplak düşünemem dersin. Ama bırakırsın kollarına. Nefesin karışır nefesine.

Kokudur. Mistir, çekersin içine. O kokuyu alınca onun parfümü bu değil, ‘o’ dersin. Elini koklarsın, gidince. çünkü siner teni tenine. Çekersin içine.

Dudaktır. Öpmek için değil be sadece. Çıkacak iki kelime laftır seni hayata bağlayan, yalan bile değse o diline..

Anlamdır. Bir mimikten, bir sözden, bir bakıştan ne olacağını anlamaktır. Ya hapseder seni zindanlara, ya uçurur anlamsız diyarlara..

Peki aşk bir lanet midir ? Gerçekten var mıdır ? Yoksa William Shakespeare’ın dediği gibi hoşlandığımız bedenlere hayalimizdeki ruhları koyuyoruz ve bunu aşk mı sanıyoruz ?

Üzgünüm, aşkı anlatacak doğru kelimeleri bulabilyseydim şair olurdum. Ben sadece kelimelerle oynuyorum, şair gibi değil, çocuk gibi..

31 Mart 2011 Perşembe

ankara..

ankara’yı sevmek gerçekten nedir? neden ankara dışında yaşayan herkes ankara’dan nefret eder. belki de ankaralının şehrine duyduğu sevgidir bu nefreti tetikleyen. bir istanbul değildir belki ama bir sevdadır. yaşarken, her yerine küfürler savururken başka bir şehre gidince aldatıyormuş hissi yaratmasıdır adamda. 1 hafta da özlersin namussuzu. memur şehridir hayat durur derler 10’dan sonra. biz ankara’yı 10’dan sonra yaşadık hep. bom boş sokaklarında, sarhoş taksicileriyle, gülcü bebeleriyle .. 


neden güzeldir bilir misin ankara? çünkü bilirsin ki burada her yol kızılay’a çıkar. çok şirindir lan. sevmiyorum şu kızılay’ı dersin ama 2 gün sonra mutlaka işin düşer. gidersin..  küfür edersin?  ama seversin. karşılık beklemezsin ki. bir bakmışsın ki seviyorsun. 


neden güzeldir? çünkü zengini de fakiri de genel de aynı yerlerde takılır. büyük uçurumlar yoktur aralarında. babası çok zenginde yürür ele ele tunalıda, cebinde simit parasıyla evden çıkanda. 


ne vardır ankara’da? semtler kale gibidir. herkes övünerek söyler. çankaya piçidir biri, diğeri dikmen bebesi. mesela başka hiçbir yerde ’or-an dan geçer mi’ diye gülmez kimse. çok anlamsızdır ama özeldir. or-an dan geçer mi ne mnskym.


basittir ankara. kimine çok sıkıcı gelir bu. bize çekici. makyaj güzeli değildir yani, saf kendidir.. minnoş ya yerim ben onu.


bir ankara’lı konuşmaya başlamadan önce bir ‘la’ sesi ister. sevgilisine ‘seni seviyorum la’ diyebilen yine tek millet ankara’da yaşar. kızmaz ama karşısında ki sever onu öle.  karakter sahibidir yani bir duruşu vardır, belli eder.


atara gider yapan da ankaralıdır mesela. tek telefona bakar. hiçbir şehirde bu kadar hızlı toplanan insanlar göremezsin. 


aspava’dır mesela ankara. bana bir ankaralı göster ki içip içip sabaha karşı aspava’dan yememiş olsun.  ankara bir restoran ile özdeşleşebilecek kadar sade ama lezzetlidir aynı zamanda.


sırasıyla büyümektir ankara. mesale küçükken atakule, sonra kızılay ykm önü buluşmaları, ergen dönemde arjantin caddesi, biraz daha büyürsün tunalı’ya inersin. en son kalır sana bestekar. 
en güzeli de nedir bilir misin, her gittiğin mekanda mutlaka tanıdık yüzlere rastlamak. işte o çok farklı bir duygudur. çabuk kaynaşır ankara bebeleri.  bir bakarsın yan masadan fıstık alıyorsun falan. 


yaşanmışlık doludur ankara. her gördüğün yerde illa ki vardır bir anın. ha bak ilk burada karşılaştık, şurada öpüştük burada ayrıldık. ayrılık şehridir ayrıca. yaşanmışlıkların en yoğun olduğu şehirdir.


gri diyenlere inat gün batımının o kızılı, masmavi gökyüzüne çok yakışır. elbet vardır her yerde güzel gün batımı ama ardında bıraktığı o koku şehre özeldir. mistir lan.


bir nesli atakule de büyütmüştür. şimdi ben top havuzunda oynamayan, çıkıp mcdonalds’da doğum günü kutlanmayan şehre şehir mi derim?


şimdi dersiniz ki bir şehrin güzelliği o şehrin yapısından, tarihi özelliklerinden, mistik havasından, denizinden dolayıdır. ha işte bunların hiç biri yok ankara’da.  ama değişik bir büyüsü var, seviyoruz işte.  aşk gibi aynı, hani aşık olduğun insanında bir sürü kusura vardır ama anlamsızca seversin ya.  işte öyle anlamsızca sevmek aşktır ankarada..

28 Aralık 2010 Salı

... olacak sevdiğin

Kapı gibi olacak sevdiğin.
Öyle bar kapısı gibi değil,
giren çıkanın belli olmadığı.
Olacaksa anahtarı bir sende olan.


Pencere gibi olacak sevdiğin.
Araladığında içine nefes verecek,
her sabah ilk açtığın,
gece son kapattığın olacak.


Televizyon gibi olacak sevdiğin.
Boş boş saatlerce izleyip sıkılmadığın,
her açışında seni şaşırtan
ama bağımlılık yapan, kendine alıştıran.


Parfüm gibi olacak sevdiğin.
Kokusu senin olan, tenine sinen.
Uçup gitmeyecek 2 gün sonra
Sana ait olacak sinecek damarlarına.


Ama 'sigara'n gibi olmayacak sevdiğin.
İçine çekip attığın,
her bitişinde yenisini aldığın.
Kaldırım kenarında bir izmarit olmayacak,
son sigaran olacak tabakana ayırdığın


ve bazen sadece;
Dudağında yanan son sözler olacak.

11 Aralık 2010 Cumartesi

leb

Bir kere yemeye başladıktan sonra duramazsın, kendine hakim olamazsın, sana verdiği o hazzı hiç bir şeye değişmezsin. Sarısı makuldür ama beyazın tadı farklıdır. Çıtır çıtırdır, ağzında kuru bi tat bırakır belki ama vazgeçemezsin. Evet leblebiden bahsediyorum. Hani şu leb demeden söylenen şey. Hah o işte..

Kuruyemişçiye gidip bi avuç leblebi almak kolay ama leblebi tadında bi avuç sevgi bulmak o kadar kolay mı ? Leblebi insan formatına bürünür mü mesela ? Hayatımıza kaç tane leblebi girer ki en sonunda ?

Bazen sadece alkolün yanında iyi gider, tek seferde bi gecede. Bazen akşamları film seyrederken bi kaç sefer. Ya da sana iyi gelir yemeden duramazsın, leblebi olur hayatın.

Benim küçük leblebim, hayatım, tuzlu kuruyemişim. Seni yemek çekirdek çitlemek gibi. Her seferinde daha tutkulu , her seferinde daha fazla istemek. Farkında olmadan yemek seni. Zarar veren yanlarına bakmadan, zararlıların en güzelini sevmek.

Hadi leb, yi beni.                           

9 Aralık 2010 Perşembe

acı şarap

acı; yaşam şarabı gibidir sevgilim
yıllandıkça değerlenir ya şarap,
acıdıkça olgunlaşır ruhunda.
bırak acısın,
sana verdiğim herşeyin içinde acı var aslında.
ben sadece melankolik bi gencim yolun başında,
belki de deliyim, akıllı dolu şu dünyada..
boşver.
dinlendir ruhunu kalbimin istasyonunda.
karakterler farklı hikaye aynı
insanlar her zaman terk eder sonunda.

ilk tokat

ağlayarak başladım ben hayata.
popoma tokat attılar önce.
annem sarıldı ki ilk bana.
ilk annemi güldürdüm ben bu hayatta.
tenine işler ya bazı şeyler,
kokusu siner nefesine.
hayat işledi benim nefesime.
meraba ben 22 yaşındayım.
aldığım nefes kadar çekmem lazım seni içime.
çekiyim ki bitsin dışarda ki ben
içimde ki sen.
bitsin ki büyüyeyim ben.
düşe kalka geldik bu yaşa,
tam 12 sayfa.
yazsam roman olur, sirf istoptan facebook'a.
bisiklete bindin mi sen ?
düşerdim hep ben. 
çok kanadı dizim, hala izleri var.
zaten en çok iz bırakanlar acı vermez mi bu hayatta?
bak,
erkekte 3 şey iz birakır.
sünnet, bisiklet ve sevmek.
istersen her erkekte görürsün ilk 2'sini
ama bilemezsin kaç kişide açmış sevgi darbesini.
melekler korur çocukları derler.
her gece konuşurdum ben meleğimle.
karanlıktan korkardım çok.
isterdim ki korusun beni,
ama kaybettim ben meleğimi.
şimdi uzansam yere, tam şehrin göbeğine.
korur mu beni sence?
kaybettin mi sen hiç meleğini bir eylül gecesinde?
en çok korkarken hem de,
canavardan dolabının içinde.
bütün korkuların tenine işler ya
gökkuşağı gibi rengarenk olur ruhun
dudağın da yanan bi o kalır
sigaran olur en yakın dostun.
aşk alır kanın yerini damarlarında
kalbin her attığında elinden ayak parmaklarına
o akar damarlarında.
dostlar mıdır geri de kalan kanın donduğunda?
yoksa yeni bir aşk mıdır akıtacak olan damarlarında
o anı o anda.
nedir sana kalan hayatta ? 
acımak ve mutlu olmak dışında ?
güldürmek kolaydır bir insanı. 
peki sever mi güldüren insan ağlamayı?
her gözyaşı olur mu bir sırıtma suratında?
ben ağlayarak geldim bu dünyaya 
ve ilk annemi güldürdüm yine bu hayatta..


özledik be paşam

işin sırrı mavi gözleri değildi, 
ya da sarı saçları.
bir ırka inancıydı Samsun'a bastıran ayakları.
Kocatepe'den bir bakardı,
yanarken sigarası.
şimdiyse demokrasi
bayrak yakmanın yeni adı.
vatan seven oldu faşist
kürt oldu terörist
Neyzen Teyfik'in de dediği gibi
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
sen anandan gene çıkardın amma..
baban kimdi bilemezdin şerefsiz.